İBÂDET VE İNSAN
- Ahmet Tomor Hocaefendi
- 15 Kas 2018
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021
Yüce Allah buyuruyor:
Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etmeleri için yarattım. (Zâriyat - 56)
Madde ve madde ötesi, canlı ve cansız bütün varlıkları evrendeki denge-düzenin gereği birbirlerinin yararı için yaratan Allah,
Ruh ile sonsuzlaştırdığı, akıl ile bilinçlendirdiği, fiziksel açıdan en güzel şekilde yarattığı ve en temiz gıdalarla rızıklandırdığı insanı, sadece kendine ibâdet etmesi için yarattı ve bu nedenle yeryüzüne halife (tüm varlıklar üzerine egemen) kıldı.
İbâdet ne demektir?
Göklerin, yerin tek egemeni ve bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’a, kalben ve bedenen tam teslim olup emirleri doğrultusunda yaşamak ve yasaklarından kaçınmak demektir.
İbâdet edene âbid, ibâdet edilene ma’bûd ve ibâdet edilen yere de ma’bed denir.
İşte ırkı, rengi, dili, makamı, serveti, rütbesi ve yetkisi ne olursa olsun ve hangi çağda yaşarsa yaşasın, her insanın doğası budur. Çünkü Allah insanları bu doğa üzerine yaratmıştır.
İnsanlar doğalarını korudukları ve yaradılış amaçları doğrultusunda yaşadıkları sürece, kişisel ve toplumsal olarak huzur ve sükün içinde yaşar, dünyada ve âhirette mutlu olurlar.
Ya doğalarının dışına çıkarlarsa?
Doğal yaşam koşullarının dışına çıkan canlı varlıklar, hem kendi doğal dengelerinin hem de yaşadıkları çevrenin doğal dengelerinin bozulmasına neden oldukları gibi,
Dinden kopup doğalarının dışına çıkan ve dinsiz, dengesiz bir ortamda çılgınca yaşayan insanlar da, hem kendi dengelerinin hem de toplumsal dengelerin bozulmasına neden olurlar.
Can sıkıntısı, gönül darlığı, huzursuzluk ve tatminsizlik derken ruhsal bunalıma girenler, alkolün, kumarın, cinsel sapıklığın ve uyuşturucunun bağımlısı olunca, her çeşit gayr-i meşru işleri yapar ve terör örgütlerinin isteği doğrultusunda gözlerini kırpmadan masum insanları bile öldürürler.
Bu tür insanlar çoğalınca toplumsal dengeler alt üst olur, aile yuvaları yıkılır ve sokağa terk edilen çocuklar karanlık güçlerin elinde acımasız bir terörist olur.
İş çığırından çıkınca ve gerçek mü’minlerin uyarıları da yetersiz kalınca, İlâhi gazabın sinyalleri gelmeye başlar ve ardından doğal dengeler bozulup korkunç felâketler gelmeye başlar.
Yüce Allah buyuruyor:
İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor? (Kıyâme - 36)
Göklerdeki ve yerdeki bütün varlıklar yaradılış amacı doğrultusunda yaşarken ve Yüce Allah’ın koymuş olduğu denge, düzen, çekim, kimya, fizik ve biyoloji kanunlarına boyun eğerken,
Yaradılış amacının dışına çıkan insanların, dinsiz ve dengesiz bir yaşamda başıboş bırakılması düşünülemez. Yüce Allah kullarının tevbe edip yuvaya (İslâm’a) dönmeleri için gerçi zaman tanır ve acele etmez ama azabı gelince de kim engel olabilir ki?
Allah’ın insanların ibâdetine ihtiyacı var mı?
Yüce Allah buyuruyor:
Kim güzel amel (ibâdet) yaparsa, bu kendi yararınadır. Kim de kötülük (günah) yaparsa, bu da kendi aleyhine (zararına) dır. (Fussilet - 46)
Kim özveri ile dine sarılıp beş vakit namazını güzelce kılsa, orucunu tutsa, Kur’an okusa, zikir yapsa ve yoksulları gözetse, dünyada mânevî feyizlere (zevklere) ve ruhsal huzura kavuşur. Ölünce de kabri aydınlık olur ve mahşer yerinde sevapları ağır gelip o güzelim cennete kavuşur.
Kimde içki içip kumar oynasa, dedikodu yapıp ara bozsa ve açık saçık gezip cinsel dengeleri bozsa ya da namaz, oruç gibi farz olan ibâdetleri terk etse, dünyada gönlü daralır, ölünce kabri kararır ve mahşer yerinde günahları ağır gelip o korkunç cehenneme atılır.
Yüce Allah buyuruyor:
Kim (Allah yolunda) cihad ederse, gerçekte kendi yararına cihad etmiş olur. Kuşkusuz Allah’ın kimsenin cihadına, ibâdetine ihtiyacı yoktur. (Ankebût - 6)
Bir kimsenin yemesi, içmesi ve havayı soluması kendi yararına olduğu gibi, ibâdet etmesi ve Allah yolunda cihad etmesi de kendi yararınadır. Çünkü ibâdetlerini düzenli bir şekilde yapanlar, dünyada ruhsal huzura ve âhirette cennete kavuşurlar.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
İBADETLER KONULU SOHBETİMİZ
Comentarios