MEKKE-İ MÜKERREME
- Ahmet Tomor Hocaefendi
- 22 Kas 2018
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021
Mekke'nin tarihi
Arap Yarımadasının, Hicaz bölgesinin ve dünyanın en kutsal şehri olan Mekke-i Mükerreme, bir zamanlar kuşların uçmadığı, kervanların (deve konvoylarının) geçmediği ve ilkel aşiretlerin bile yaşamadığı ıssız ve susuz bir çöl halinde idi.
Hz. İbrahim Urfa'dan hicret edip Filistin'e yerleşince, gurbet acısını unutması için Allah (c.c.) ona çok sevimli bir evlât (İsmail'i) verdi. Ancak en büyük belâlar (imtihanlar) peygamberlerin ortak kaderi olduğundan Hz. İbrahim henüz yavrusunu kucağına alıp doyasıya sevmeden, onu annesi ile birlikte ıssız bir yere (Kâbe'nin yakınına) götürüp bırakması emredildi.
Hz. İbrahim çok sevdiği yavrusu Hz. İsmail ile annesi Hz. Hacer'i devesine bindirip Kâbe'nin yanındaki (o zaman Kâbe yoktu) ıssız ve susuz bir yere götürdü. Yanlarına bir kırba (kap) su ile bir kırba hurma bıraktı, Allah'a emanet etti ve ardına bakmadan gözyaşları ile geri döndü.
Hz. Hacer acıkınca çabuk tükenmesin diye hurmaları yavaş yavaş çiğneyerek açlığını gidermeye ve susayınca, suyu yudum yudum içerek susuzluğunu gidermeye çalıştı ama zamanla hurma da suda tükendi ve Hz. Hacer ıssız çöllerde yavrusu ile birlikte aç ve susuz kaldı.
Açlıktan yavrusu ağlıyor, Hz. Hacer çaresizlikten kıvranıyor ve göğsünden bir damlacık süt gelmiyordu. Bir ara ümidi tükenir gibi oldu ve “su, su” diye Safâ ile Merve tepeleri arasında şaşkın şaşkın koşmaya başladı. İşte o anda bir ses duydu ve koşup yavrusunun yanına gelince, yerden tertemiz bir suyun kaynayıp çıktığını gördü.
Bu su dünyada eşi olmayan, açlığa, susuzluğa ve her derde şifa olan Zemzem suyu idi. Dağılıp gitmemesi ve bir damlasının bile ziyan olmaması için önce elleriyle bir kuyucuk açtı ve ardından yavrusuna bol bol su içirdi. Sonra kendisi de kana kana içince hayata yeniden dönmüş gibi zinde oldu, göğüsleri sütle doldu ve yavrusunu kucağına alıp doyasıya emzirdi.
Su sesine önce kuşlar geldi ve orada uçuşup Hz. Hacer ile iletişim kurmaya başladı. Ardından kuyuları kuruduğu için sulak bir yer arayan Cürhüm Kabilesi de uçuşan kuşları görünce, Zemzem kuyusunun bulunduğu yere geldiler ve Hz. Hacer ile anlaşıp oraya yerleşmeye karar verdiler. Her yaşta kadın ve erkek develerinden inip geçici çadırlarını kurunca orası şenlendi, sonra taş toplayıp kalıcı konutlar yapınca, ıssız çöl küçücük bir kasabaya dönüştü.
Hz. Hacer artık mutluydu. Çünkü yavrusu çocuklarla oynarken, o da kadınlarla sohbet ediyor ve deve yününden yavrusuna giysiler örüyordu. Hz. İbrahim de Allah'ın izni ile Filistin'den yılda bir defa gelip onları ziyaret ediyor ve devesinden inmeden geri dönüp gidiyordu.
Mekke'nin fazileti
Yüce Allah buyuruyor:
Hani İbrahim demişti ki: “Rabbim! Burasını (Mekke'yi) emin belde kıl, halkından Allah'a ve âhiret gününe îman edenleri de çeşitli meyvelerle rızıklandır”. (Allah) buyurdu ki: “İnkâr edeni de (dünyada) az bir süre (nimetlerden) yararlandırır, sonra cehennem azabına iletirim. O varacağı yer (cehennem) ne kötüdür!” (Bakara, 126)
Hz. İbrahim eşi ile çocuğunu Kâbe'nin yakınındaki (o zaman Kâbe yoktu) ıssız ve susuz bir çölde yapayalnız bırakıp giderken gözyaşları ile, “Rabbim! Burasını (Mekke'yi) emin (güvenli) belde kıl, halkından Allah'a ve âhiret gününe îman edenleri de çeşitli meyvelerle (doğal ve bitkisel gıdalarla) rızıklandır” diye dua etti.
Peki Hz. İbrahim'in duası kabul oldu mu?
Yüce Allah buyuruyor:
İncire, zeytine, Sina Dağına ve şu emin beldeye (Mekke'ye) andolsun. (Tîn, 1-2-3)
Yüce Allah “Şu emin beldeye (Mekke'ye) andolsun” buyurduğuna göre Hz. İbrahim'in duası kabul oldu ve Mekke-i Mükerreme emin (güvenli) belde oldu.
Yüce Allah buyuruyor:
Çevrelerindeki insanlar kapılıp kaçırılırken, bizim Harem'i (Mekke ve çevresini) nasıl güvenli bir yer yaptığımızı görmüyorlar mı? (Ankebût, 67)
Köle tacirleri İslâm öncesi cahiliye döneminde Mekke ve Harem bölgesi dışındaki kabilelere sık sık baskınlar düzenleyip genç kadınları ve çocukları kaçırıyor ve köle pazarlarında satıyorlardı. Ancak Mekke ilâhî teminat altında güvenli belde olduğundan, Mekke ve Harem bölgesi halkına bunlar “Ehli Haremdir” diye dokunamıyorlardı.
Mekke ve Harem bölgesi insanlar açısından güvenli bir yer olduğu gibi o bölgede yaşayan av hayvanları ve kendiliğinden yetişen her çeşit ağaç ve bitki türleri için de güvenli bir yerdir. Çünkü Mekke'nin Harem bölgesinde (çevresinde) kendiliğinden yetişen ağaçları kesmek, otları, dikenleri koparmak ve av hayvanlarını avlamak yasaktır.
Yüce Allah buyuruyor:
Biz onları (Mekke halkını) kendi katımızdan rızıklandırmak için her çeşit meyvelerin (ve tarım ürünlerinin) toplanıp getirildiği güvenli bir yere yerleştirmedik mi? (Kasas, 57)
Günümüzde de dünyanın her tarafından en güzel meyvelerin ve her çeşit tarım ürünlerinin Mekke'ye ve Medine'ye bol bol getirildiğini görüyor ve şükrediyoruz.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Mekke ve Medine hariç, Deccal'ın ayak basmayacağı (rejiminin girmeyeceği) bir yer yoktur. (Buhârî-Müslim)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Mekke ve Medine dışında, Deccal'ın ayak basmadığı (girmediği) bir yer kalmaz. Mekke ile Medine'nin bütün giriş yollarında saf tutmuş melekler vardır, onlar bu iki şehri korur. (Buhârî-Müslim-İbni Mâce)
Mekke'nin kutsal yerleri
Kâbe
Yüce Allah buyuruyor:
Kuşkusuz âlemlere bereket ve hidâyet olmak üzere insanlar için kurulan ilk ev (ma'bed), Mekke'de (Kâbe) dir. (Âl-i İmrân, 96)
Yeryüzündeki ilk ma'bed (ibâdet edilen yer), Mekke'deki Kâbe'dir. Hz. Âdem'den önce de Kâbe'nin bulunduğu yerde inciden bir yapı vardı ve yeryüzündeki melekler onu tavaf ediyordu. Ancak meleklerin tavaf ettiği yapı (Kâbe) Nuh Tûfanında gökyüzüne kaldırıldı ve Kâbe'nin olduğu yer Hz. İbrahim'in zamanına kadar boş ve ıssız kaldı.
Allah (c.c.) Hz. İbrahim'e Kâbe'yi yapmasını emredince, hemen Mekke'ye geldi ve oğlu Hz. İsmail'e kendisine yardımcı olmasını söyledi.
Yüce Allah buyuruyor:
İbrahim, İsmail ile birlikte Beyt'in (Kâbe'nin) temellerini yükseltirken dediler ki: “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul et. Kuşkusuz sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin”. (Bakara, 127)
Hz. İsmail yedi tepeden taş taşıyıp ve çamur karıp babasına yardım ediyor, Hz. İbrahim de Kâbe'nin temellerini ve duvarlarını örüyordu. Bu kutsal görevi yaparken Hz. İbrahim ile Hz. İsmail dediler ki: “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul et. Kuşkusuz sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin”.
Kâbe'nin inşaatı tamamlanınca, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail (iki peygamber) ilk tavafı yaptılar ve Nuh Tûfanından beri garip olan Mekke şehri de yeniden kutsal bir yapıya kavuştu. Hz. İbrahim ile Hz. İsmail'in başlattığı tavaf, İslâm öncesi câhiliye döneminde yanlış bir şekilde de olsa devam etti.
Hicretin 9. yılında Yüce Allah “Oraya (Kâbe'ye gitmeye) bir yol bulana (gücü yetene) Beyt-i (Kâbe'yi) haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” (Âl-i İmrân 97) buyurunca, dünyanın neresinde olursa olsun, oraya gitmeye gücü yeten bütün müslümanlara Kâbe'yi tavaf etmeleri ve haccın diğer şartlarını yerine getirmeleri farz oldu.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bu Beyt-i (Kâbe'yi) çok tavaf edin. Çünkü o iki defa yıkıldı, üçüncüsünde (yeryüzünden) kaldırılacak. (Hâkim-Bezzar-İbni Hibban)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Habeşlilerden ince bacaklı biri (kumandan), Kâbe'yi harap edecek. (Buhârî-Müslim)
Ebrehe'nin ordusu Kâbe'yi yıkmak için Yemen'den geldiği zaman, son peygamber henüz ana karnında idi ve tebliğ görevine daha başlamamıştı. Kâbe, son peygamberin ve ümmetinin kıblesi olacağı ve hac ibadeti onlara farz olacağı için Yüce Allah Kâbe'yi yıkmaya gelen Ebrehe'nin ordusunu helâk etti.
İsrâiloğulları ilâhî emirleri uygulamayınca ve peygamberlerinin yolundan sapınca, Bâbil ve Roma orduları Mescid-i Aksâ'yı yakıp yıktıkları gibi müslümanlar da ilâhî emirleri uygulamayınca ve Peygamberimiz (s.a.v.) in yolundan ayrılınca, Habeş ordusu Kâbe'yi yıkacak ve ardından kıyâmet kopacak.
Kâbe'nin rükünları
Kâbe'nin dört köşesi vardır ve bu köşelere rükün denir. Hacer-ül-Esved'in bulunduğu doğuya karşı olan köşesine Rükn-i Hacer-ül-Esved, Şam'a karşı olan köşesine Rükn-i Şâmî, Irak'a karşı olan köşesine Rükn-i Irakî ve Yemen'e karşı olan köşesine Rükn-i Yemânî denir. Bu rükünlardan en faziletlisi Rükn-i Hacer-ül-Esved'dir. Bu nedenle tavafa Rükn-i Hacer-ül Esved'den başlanır ve tavaf orada tamamlanır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Hacer-ül-Esved cennettendir ve (indirildiği zaman) kardan daha beyazdı. Onu ancak şirk ehlinin günahları kararttı. (Ahmed İbni Hanbel-Beyhakî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Hacer-ül-Esved, cennet yakutlarından bembeyaz bir yakuttu. Onu ancak müşriklerin günah (kâr el) leri kararttı. O, kıyâmet günü Uhud Dağı gibi mahşere getirilecek, dünyada kendisini istilâm edenler (el süren ya da selâmlayanlar) ile öpenlere şâhitlik edecek. (İbn-i Huzeyme)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Allah kıyâmet günü Hacer-ül-Esved'i mahşer yerine getirecek. (O zaman) onun iki gözü olacak, onlarla bakacak ve bir dili olacak onunla konuşacak ve kendisini hakkıyla istilâm eden (elini süren ya da karşıdan selâmlayanlar) için şâhitlik yapacak. (Tirmizî)
Mescid-i Haram
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Benim mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan namazdan bin kat daha faziletlidir. Mescid-i Haram'da kılınan namaz da, diğer mescidlerde kılınan namazdan yüzbin kat daha faziletlidir. (Ahmed İbni Hanbel-İbni Mâce)
Kâbe'nin çevresindeki namaz kılınan ve tavaf yapılan yere Mescid-i Haram denir. İster farz ve ister nafile olsun Mescid-i Haram'da kılınan bir namaz, diğer mescidlerde kılınan namazdan yüz bin kat daha faziletlidir.
Hz. Ömer'den önce Kâbe'nin etrafında açık bir alan ve alanın etrafında da karmaşık bir şekilde evler vardı. Allah'ın (c.c.) vaadettiği fetihler Hz. Ömer'in halifeliği zamanında hızla gerçekleşince ve müslümanların sayısı çığ gibi artınca, Kâbe'nin etrafındaki alan hacılara dar gelmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Ömer Kâbe'nin yakınındaki evleri istimlâk edip yıktırdı, etrafını yaklaşık bir metre yüksekliğinde duvarla çevirdi ve Mescid-i Haram karmaşık yapılardan kurtuldu.
Mâkam-ı İbrahim
Hz. İbrahim Kâbe'nin temellerini örerken, Hz. İsmail de yedi tepeden taş taşıyıp çamur karıyor ve babasına yardım ediyordu. Temeller yükselip duvarlara sıra gelince Hz. İsmail, Ebû Kubeys Dağından büyük bir taş getirdi ve Hz. İbrahim o taşın üstüne çıkıp Kâbe'nin duvarlarını örmeye başladı. Duvarlar yükseldikçe o taş da yükseliyor ve Hz. İsmail babasına taş ve çamur verirken o taş da alçalıyordu.
İşte Mâkam-ı İbrahim denilen ve Kâbe'nin yakınında özel bir muhafaza içinde bulunan mübarek taş odur ve üzerinde Hz. İbrahim'in çıplak ayak izleri vardır.
Zemzem suyu
Zemzem kuyusu, Mescid-i Haram'ın içinde ve Hacer-ül-Esved'in bulunduğu köşenin karşısında idi. 1963 yılında metaf'ın (tavaf edilen yerin) genişletilmesi için yapılan çalışmalarda, Zemzem kuyusu ve Birinci Abdülhamîd Hanın Zemzem kuyusu için yaptırmış olduğu özel oda zeminden birkaç metre aşağı indirildi ve üzeri metaf için düzenlendi.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Zemzem suyu ne için içilirse, ona yararlıdır. Eğer şifa niyeti ile içersen, Allah sana şifa verir. Eğer bir şeyden (hastalıktan) sığınmak için içersen, Allah seni ondan korur. Eğer susuzluğunu gidermek için içersen, Allah seni suya kandırır. Eğer açlığını gidermek için içersen, Allah seni doyurur. O, İsmail için Cebrâil'in ayağını (ya da kanadını) yere vurması ile çıkmıştır. (Hâkim-Dâre Kutnî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Zemzem suyu her derde şifadır. (Deylemî)
Safâ ve Merve
Safâ ile Merve, Kâbe'nin yakınında iki kutsal tepedir. Hz. Hacer su aramak için bu iki tepenin arasında yedi defa gidip gelmiş ve sonunda dünyada eşi olmayan bir suya kavuşmuştu. Hac ya da umre için Kâbe'yi tavaf ettikten sonra bu iki tepe arasında yedi defa sa'y yapanlar da âhirette Kevser suyuna kavuşur ve kana kana içerler.
Mekke'nin fethinden önce bu iki tepenin üzerinde birer put (heykel) vardı ve müşrikler onları tavaf (ziyaret) ederlerdi. Gerçi Mekke'nin fethinde diğer putlar gibi bu putlar da kırılıp atıldı ama yine de günah olur korkusu ile bazı müslümanlar Safâ ile Merve arasında sa'y yapmaktan çekinince,
Yüce Allah buyurdu:
Kuşkusuz Safâ ile Merve Allah'ın şeâirinden (ibret alınacak alâmetlerinden) dir. Kim Beyt-i hacceder (hac tavafı yapar) ya da umre yaparsa, onları (Safâ ile Merve'yi) tavaf (sa'y) etmesinde bir vebal yoktur. (Bakara, 158)
Harem
Mekke-i Mükerreme ve çevresinde kendiliğinden yetişen ağaçların kesilmesi, kendiliğinden yetişen bitkilerin, dikenlerin koparılması ve hayvanların avlanması yasak olan bölgeye Harem denir. Mekke hareminin sınırlarını Hz. İbrahim işaretledi ve belirli yerlere taşlar dikti.
Mina
Mekke-i Mükerreme'nin yaklaşık 6 km doğusunda bulunan Mina, hacda şeytan taşlama ve kurban kesme yeridir. Hacıların terviye günü (arefeden bir gün önce) sabah namazını Kâbe'de kıldıktan sonra Mina'ya gitmeleri ve orada o günün öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazı ile ertesi arefe günü sabah namazını kıldıktan sonra Arafat'a gitmeleri sünnettir. Arafat dönüşü Müzdelife'den sonra tekrar Mina'ya gelinir ve Akabe'de şeytan taşlandıktan sonra kurban kesilip tıraş olunur ve ihramdan çıkılır.
Arafat
Mekke-i Mükerreme'nin yaklaşık 20 km güneydoğusunda bulunan Arafat, hacda vakfe yapma yani ayakta dua yapma yeridir. Arefe günü Arafatta vakfe yapmak haccın en önemli farzlarından biri olduğundan, Peygamberimiz (s.a.v.): “Hac Arafattır”. buyurdu. (Ebû Dâvûd-Tirmizî)
Arafatın en önemli yeri Cebel-ür-rahme (Rahmet Dağı) dır. Peygamberimiz (s.a.v.) Cebel-ür-rahme'nin yanında vedâ hutbesini okudu ve Hz. Âdem de Cebel-ür-rahme'nin üstünde Hz. Havva'yı karşıdan görüp tanıdı.
Müzdelife
Mina ile Arafat arasındaki Müzdelife, hacda Arafattaki gibi vakfe yapma ve şeytan taşlama için taş toplama yeridir. Müzdelife'nin en faziletli yeri Meş'ar-i Haram olduğundan,
Yüce Allah buyuruyor:
Arafat'tan (Müzdelife'ye doğru) akın ettiğiniz zaman, Meş'ar-i Haram'ın yanında Allah'ı (telbiye ve dua ile) anın. (Bakara, 198)
Nur Dağı
Peygamberimiz (s.a.v.) kırk yaşına yaklaşınca sık sık Mekke ile Mina arasındaki Nur Dağına gider, orada günlerce kalır ve Yüce Allah'ın kudret ve azametini tefekkür ederdi. Yine bir gün Nur Dağındaki Hıra mağarasında yerlere, göklere bakıp evrendeki denge-düzeni ve bunları yaratıp yöneten Yüce Allah'ın kudretini tefekkür ederken, ufukta Hz. Cebrâil belirdi ve “Oku ya Muhammed!” diye ilk vahyi getirdi.
Sevr Dağı
Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke'den hicret ederken Hz. Ebû Bekir ile birlikte Sevr Dağındaki bir mağarada üç gün kaldı ve “Mahzun olma (üzülme)! Çünkü Allah bizimle beraberdir” (Tevbe, 40) âyet-i kerîmesi burada nâzil oldu.
Ebû Kubeys Dağı
Kâbe'nin doğusunda ve Hacer-ül-Esved'in karşısında olan bu dağ, Kâbe'ye çok taşlar vermiş ve Hz. İbrahim bu dağın üzerinde insanları hacca davet etmişti.
Cennet-ül-Muallâ
Mekke kabristanına “Cennet-ül-Muallâ” denir. Bu kabristanda, başta Peygamberimiz (s.a.v.) in yirmi beş yıllık hayat arkadaşı, sevgili eşi, mü'minlerin annesi ve kadınlardan ilk îman eden Hadîce-tül-Kübrâ radıyallahü anha olmak üzere pek çok sahâbe ve değerli mü'minler yatmaktadır.
Beyt-i Mevlid-i Nebevî
Beyt-i Mevlid-i Nebevî yani Peygamberimiz (s.a.v.) in doğduğu ev, Mekke'nin doğu tarafında Şiab-ı Ebû Tâlib caddesindedir. Peygamberimiz (s.a.v.) doğduğu evde çok az kaldı. Çünkü 0-4 yaş arası sütannesi Hz. Halîme'nin evinde, 4-6 yaş arası yani sadece iki yıl Hz. Âmine ile birlikte doğduğu evde, 6-8 yaş arası dedesi Abdülmuttalib'in evinde, 8-25 yaş arası amcası Ebû Tâlib'in evinde ve 25 yaşından sonra eşi Hz. Hadîce-tül-Kübrâ'nın evinde kaldı.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
MEKKE VE KÂBE KONULU SOHBETİMİZ
Comments