2770759
top of page

RÜYA YORUMU

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021

Yüce Allah buyuruyor:

(Yusuf:) Rabbim! Sen bana mülk (saltanat) verdin ve bana rüya yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen benim dünyada da, âhirette de velimsin (dostum, yardımcımsın). Müslüman olarak canımı al ve beni sâlih (mü'min) ler arasına kat. (Yusuf, 101)

Hz. İbrahim'in soyundan gelen, babası, dedesi ve büyük dedesi peygamber olan ve Kur'an-ı kerîmdeki uzunca bir sûreye damgasını vuran Hz. Yusuf gibi bir peygamberin, “Rabbim! Sen bana mülk (saltanat) verdin ve bana rüya yorumunu öğrettin” buyurması, rüya yorumunun gerçekten ilâhî bir lütuf olduğunu vurgulamaktadır.

Bazıları gördüğüm rüyanın yorumunu birkaç hocaya sordum ama dedikleri gibi çıkmadı diye yakınır ve hocalar hakkında kötü düşüncelere sahip olur.

Öncelikle altını çizerek bir gerçeği belirtelim! Rüyaları yorumlamak kesinlikle hoca veya psikolog işi değil, ilâhî lütuf meselesidir. Rüya yorumu konusunda ilâhî lütuftan yoksun olanlar hacı, hoca, hâfız, bilim adamı ve psikoloji uzmanı da olsalar, kendi rüyalarını bile yorumlayamaz, ancak zanna (varsayıma) dayalı bazı tahminlerde bulunabilirler.

İlâhî lütuf ne demektir?

Fizik, kimya ve biyoloji kurallarına göre de hiçbir varlık kendiliğinden var olamaz ve kendi isteği ile dilediği yeteneklere sahip olamaz. Örneğin, insanlar kuşlar gibi havada uçmayı severler ama ilâhî lütuftan ve maddî yeteneklerden yoksun oldukları için uçamazlar.

Kuşların havada uçmaları, uçarken kanat çırpmaları ve bilinçli bir şekilde belirli yerlere yuvalar yapmaları ilâhî bir lütuftur. Göçebe kuşlarının göçün zamanlamasını, hava koşullarını ve yönünü hiç yanılgıya düşmeden bilmeleri sadece ilâhî lütuftur.

Yarasaların uçarken kanat çırparak ses çıkarmaları, ses-yankı sistemiyle cisimlerin uzaklığını, yakınlığını, hareket halinde mi, sabit mi olduğunu bilmeleri, ayrıca avları ile düşmanlarını tanıyıp birbirinden ayırt etmeleri, sadece ilâhî lütuf değil de nedir?

Rüya yorumuna gelince!

Madde ve madde ötesi âlemlerin odak noktası olan insanlarda gönül denilen mânevî bir duygu vardır. Hayvanların içgüdüleri irâde gücü üzerinde etkili olduğu gibi insanların gönlü de irâde gücü üzerinde etkili olduğundan, atalarımız “Gönül ferman dinlemez” demişlerdir.

Ferman dinlemeyen ve madde ötesi âlemlere açılan tek penceremiz olan gönül, gerçekte parlak ve tertemiz bir ayna gibidir ve bir yüzü evrensel sırların yazılı olduğu Levh-i mahfûz'a dönüktür.

Gönlün bu doğasını koruyanlar, yani Allah'tan korkup günahlardan sakınanlar ve ibâdetlerini düzenli bir şekilde yapanlar uykuya dalınca ve beş duyuları devre dışı kalınca, Levh-i mahfûz'daki evrensel sırlar tertemiz gönüllerine yansımaya yani “rüya-yı sâliha” denilen güzel ve gerçek rüyaları görmeye başlarlar.

Ancak!

Levh-i mahfûz'daki yazılar harf ve kelime gibi belirli şekiller halinde olmayıp, bilim adamlarının ve hâfızların beyinlerindeki bilgiler gibi yazısız ve şekilsiz saf anlamlar olduğundan,

Levh-i mahfûz'dan gönül aynasına yansıyan anlamlar, vehim gücü tarafından derhal anlamlarına uygun şekillere dönüştürülüp hayal gücündeki ekrana taşınır ve insan uyanınca aklında sadece bu şekiller kalır.

İşte bu şekiller arasında bağlantı kurup gerçeğe ulaşmak ve rüyayı yorumlamak, ilâhî lütfa ve mânevî yeteneğe sahip olmaya bağlı olduğundan, herkes rüya yorumu yapamaz ve yorumlasa da gerçeği yansıtmaz.

Hz. Yusuf'un rüyası

Yüce Allah buyuruyor:

Hani Yusuf bir zaman babasına: “Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm ki, onlar bana secde ediyorlardı” demişti.

(Babası:) “Ey yavrucuğum! Sakın rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra (şeytana uyup) sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır. (Yusuf, 4-5)

Hz. Yusuf on iki yaşlarında iken bir cuma gecesi babası Hz. Yakub ile birlikte yatıyordu. Aniden uyandı ve “Babacığım! Rüyamda etrafında yemyeşil ağaçlar ve akarsular bulunan yüksek bir dağın zirvesinde kendimi gördüm. Etrafıma bakınırken, gökten on bir yıldızla güneş ve ay yere indi ve bana secde ettiler” dedi.

Hz. Yakub rüyanın yorumunu hemen anladı. Hz. Yusuf'un yüksek bir dağın zirvesine çıkması ileride çok yüksek bir mâkama çıkacağının, etrafında yemyeşil ağaçların ve akarsuların olması bolluk ve refaha kavuşacağının, gökten inen on bir yıldızla güneşin ve ayın ona secde yapmaları da kendisinin eşi ve on bir oğlu ile uzaktan gelip ona saygı yapacaklarına işaretti.

Bu nedenle Hz. Yakub: “Ey yavrucuğum! Sakın rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra (şeytana uyup) sana bir tuzak kurar (kötülük yaparlar)” dedi.

Peki, rüya gerçekleşti mi?

Aradan kırk yıl geçti ve bu kırk yıl içinde, Hz. Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atıldı, yoldan geçen bir kervan tarafından canlı olarak kuyudan çıkarıldı ve Mısır'a götürülüp maliye bakanına köle olarak satıldı.

Mâliye bakanının eşi Züleyhâ, genç ve çok güzel olan Hz. Yusuf'a aşık oldu ve onunla gayr-i meşrû cinsel ilişkide bulunmak istedi. Hz. Yusuf buna yanaşmayınca, iftira edip onu zindana attırdı ve Hz. Yusuf yedi yıl zindanda kaldı.

Sonra Mısır hükümdarı rüyasını yorumlaması için onu zindandan çıkardı ve daha önce ölmüş olan mâliye bakanının yerine onu atadı ve Hz. Yusuf Mısır'ın ikinci adamı oldu.

Yüce Allah buyuruyor:

(Yakub eşi ve oğulları ile) Yusuf'un yanına vardıklarında, babasını, annesini kucakladı ve “Allah'ın izniyle güven içinde Mısır'a girin” dedi.

Babasını ve annesini tahtın üzerine çıkarıp oturttu ve hepsi onun (ona kavuştukları) için secdeye kapandılar. (Yusuf:) “Ey babacığım! İşte bu (kırk yıl önceki) rüyamın yorumudur; Rabbim onu gerçekleştirdi” dedi. (Yusuf, 99-100)

Hz. Yakub yavrusu Yusuf'u kaybedince hasretine dayanamayıp yıllarca ağladı, hiç gözünün yaşı dinmedi ve hatta gözleri görmez oldu. Sonunda Allah (c.c.) onu sevdiği yavrusuna kavuşturdu ve yavrusu Hz. Yusuf'un yanında yirmi dört yıl kadar yaşadıktan sonra bu fâni dünyadan göçüp gitti.

Hz. Muhammed'in rüyası

Yüce Allah buyuruyor:

Andolsun ki, Allah Resûlüne o rüyayı hak olarak gerçekleştirdi. İnşâAllah güven içinde (kiminiz) başlarınızı tıraş etmiş ve (kiminiz) saçlarını kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Haram'a girecek (umre yapacak) sınız. (Fetih, 27)

Peygamberimiz (s.a.v.) Hudeybiye yolculuğuna çıkmadan önce rüyasında, sahâbeleri ile birlikte Mekke'ye gidip güven içinde umre yaptıklarını görmüş ve bunu sahâbelerine haber vermişti.

Mîkat yerinde Peygamberimiz (s.a.v.) ile birlikte ihrama giren sahâbeler umre yapmak niyeti ile ve sevinçle Mekke'ye giderken, Hudeybiye'de müşrikler tarafından engellenince ve umre yapmadan Hudeybiye Antlaşmasını yapıp geri dönme zorunluluğunda kalınca,

Âdeta şok olan sahâbelerden bazıları “Ya Resûlallah! Sen bize güven içinde umre yaptığımızı gördüm demedin mi?” dediler. Peygamberimiz (s.a.v.): “Evet dedim ama hemen bu yıl demedim, inşâAllah gelecek yıl yaparız” buyurdu. Gerçekten öyle oldu ve ertesi yıl Peygamberimiz (s.a.v.) in rüyasında gördüğü gibi güven içinde umre yaptılar ve üç gün Mekke'de kaldılar.

Hz Yusuf'un rüyası kırk yıl ve Peygamberimiz (s.a.v.) in rüyası bir yıl sonra gerçekleştiğine göre güzel rüya görenler acele etmemeli sabır ve sebatla sonucu beklemelidir.

Her yorumcuya güvenilir mi?

Fıkıh âlimlerinin yedinci tabakasından olup Emevî Camii imamlığı ve Şam müftülüğü yapmış olan İbn-i Âbidîn hazretleri bir gece rüyasında,

Hz. Osman'ın öldüğünü, cenazesinin Emevî Camiine getirildiğini ve cemaatin içinde çok değerli âlimler ve veliler olduğu halde, kendisine cenaze namazını “sen kıldır” denildiğini görmüş.

Çok açık ve net bir şekilde gördüğü bu rüyanın, rüya-yı sâdıkâ (gerçek rüya) olduğunu bilmiş, ancak gönlünü tatmin edecek şekilde yorumunu yapamayınca, mânevî hocası ve zamanın müceddidi (kutuplardan üstün) olan Mevlânâ Halid-i Bağdâdî rahmetullâhi aleyh hazretlerine gidip rüyasını anlatmış ve yorumunu yapmasını rica etmiş.

Mevlânâ Halid-i Bağdâdî hazretleri buyurmuş ki: O cenaze benim ve benim cenaze namazımı sen kıldıracaksın. Çünkü ben Hz. Osman'ın soyundanım ve onun torunlarındanım.

Gerçekten Mevlânâ Halid-i Bağdâdî hazretleri kısa bir zaman sonra vefat etmiş, cenazesi Emevî Camiine getirilmiş ve cenaze namazını İbn-i Âbidîn hazretleri kıldırmış.

Fıkıh ilminin son halkalarından ve müslümanlar arasında saygın bir din âlimi olan İbn-i Âbidîn, kendi yorumuna güvenemediğine göre, kuşkusuz her yorumcuya güvenilemez.

İbn-i Sîrîn'den yorumlar

Fıkıhta müctehid-i mutlak, hadis'te imam (300.000 binden fazla hadis-i şerifi metin ve senetleri ile ezbere bilen) ve rüya yorumunda zamanın yıldızı olan İbn-i Sîrîn hazretlerine bir gün biri gelmiş ve: “Ben ara sıra rüyamda zeytinyağını, zeytin ağacının köküne döktüğümü görüyorum” demiş ve rüyasını yorumlamasını rica etmiş.

İbn-i Sîrîn hazretleri biraz düşündükten sonra, “sen öz annenle zina ediyorsun” demiş. Şaşkına dönen adam hemen evine gitmiş ve cinsel ilişkide bulunduğu cariyesini (köle kadını) karşısına alıp öz geçmişini sorgulamaya başlamış.

Kadın ağlayarak: “Yeni evliydim, çok mutluydum ve ilk çocuğumu yeni doğurmuştum. Bir gece eşim evde yokken üç kişi eve baskın yaptılar ve ellerimi, ayaklarımı bağlayıp beni kaçırdılar; sonra uzak bir yere götürüp esir pazarında köle diye sattılar” demiş.

Bunun üzerine kadına, kocasının, çocuğunun, kayın pederinin, kayın vâlidesinin ve yakın komşuları ile akrabalarının isimlerini sormuş ve hepsine olumlu yanıt alınca, kadının boynuna sarılmış ve “sen benim annemsin” diye doyasıya ağlamış.

Sonra hemen İbn-i Sîrîn'e gidip yorumun doğru çıktı ama bunu nasıl anladın diye sormuş. İbn-i Sîrîn: Zeytinyağı, zeytinden ve zeytin de zeytin ağacından olur. Rüyada senin zeytinyağını tekrar zeytin ağacının köküne dökmen, doğduğun yere suyunu dökmen anlamına gelir demiş.

Yine bir gün İbn-i Sîrîn hazretlerine biri gelmiş ve ben rüyamda erkeklerin ve kadınların ağızları ile edep yerlerine mühür vurduğumu görüyorum demiş ve rüyasının yorumunu rica etmiş.

İbn-i Sîrîn: Sen her halde müezzinlik yapıyorsun ve Ramazan'da sabah ezanını erken okuyorsun demiş. Adam, evet doğru ama bunu nasıl bildin deyince, İbn-i Sîrîn demiş ki: Bir şeyi mühürlemek, oraya girişi, çıkışı yasaklamak demektir. Sen de Ramazan'da sabah ezanını erken okumakla, yemeyi, içmeyi ve cinsel ilişkiyi vaktinden önce yasaklıyorsun demiş.

İmâm-ı A'zam Ebû Hanife genç yaşında ticaretle uğraşırken, bir gece rüyasında Peygamberimiz (s.a.v.) in mübarek kabrini elleri ile eşeleyip karıştırdığını görmüş ve uyanınca haddimi aştım ve edebe aykırı bir davranışta bulundum diye çok korkmuş.

O zaman rüyasını kendi kendine yorumlama yeteneğine sahip olmadığından, çaresiz İbn-i Sîrîn hazretlerine gitmiş ve utanarak rüyasını anlatmış. İbn-i Sîrîn demiş ki: Sen Peygamberimiz (s.a.v.) in şerîatını ve sünnetlerini titizlikle araştırıp ortaya çıkaracaksın ve onun dinini yaygınlaştırmak için çok çalışacaksın demiş.

Bir genç kız evlenme konusunda istihâre namazı kılmış ve Allah'ım! Eğer hayırlı ise rüyamda bana beyaz bir renk, eğer hayırlı değilse kara bir renk göster diye dua etmiş.

Rüyasında her tarafı bembeyaz karlara bürünmüş bir halde görünce, her halde hayırlı ama bir de herkesin Allah dostu diye sevdiği komşu teyzeye sorayım demiş.

Rüyasını anlatınca komşu teyze: Kızım beyaz renk görmen iyi ama karın tabiatı soğuk olduğu gibi sana tâlip olan gencin de huyu, tabiatı soğuktur yani uyumlu ve sıcak kanlı değildir demiş.

***

Ahmet Tomor Hocaefendi


UYKU VE RÜYA KONULU SOHBETİMİZ



 
 
 

Comments


  • Heyecan - Siyah Çember
  • Ahmet Tomor Fotoğraf Albümü
  • Ahmet Tomor Hocafendi Instagram
  • ATH MEDYA Facebook
  • Ahmet Tomor Hocafendi Youtube
bottom of page