RIDVAN BİATI VE SONUÇLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi
- 23 Kas 2018
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021
Hiçbir peygamber rahat etmek, lüks ve konfor içinde yaşamak ve bir köşeye çekilip kendisine tâbi olanlardan saygı ve iltifatlar görüp el öptürmek için bu dünyaya gelmediği gibi Peygamberimiz (s.a.v.) de rahat etmek ve gülüp eğlenmek için bu fâni dünyaya gelmedi.
Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz (s.a.v.) in çocukluğu yetimlik, gözyaşları ve gençliği yoksulluk ile geçti. 25 yaşında Hz. Hadîce ile evlenince mutlu bir yuvaya kavuştu ama 40 yaşında peygamber olunca hayatının en zorlu günleri başladı. Tam on üç yıl yarı vahşi Mekke müşriklerinin en acımasız zulüm, baskı ve hakaretlerine sabretti ve onları İslâm'a davet etti.
Sonra kılıçların gölgesinde yapılan zorlu bir hicret olayı ile Medine'de yeni bir dönem başladı ve ilk İslâm Devleti kuruldu. Bilâl-i Habeşî ezan okuyor, beş vakit namaz cemaatle kılınıyor ve ruhlara feyizler saçan sohbetler yapılıyordu ama İslâm düşmanları da boş durmuyordu ki!
Bu nedenle yeni kurulan İslâm Devletinin beş yılı savaşla geçti. Peygamberimiz (s.a.v.) ve onun seçkin sahâbeleri bu beş yıl içinde bir yanda Bedir, Uhud ve Hendek'te müşriklerle savaşırken, diğer yanda Medine'nin yakınındaki Benî Nadîr, Benî Kurayza ve Benî Kaynuka gibi yahudi kabileleri ile de savaşma zorunluluğunda kaldılar.
Son olarak Mekke müşriklerinin başını çektiği 10.000 kişilik müşrik ordusu, Hendek Savaşında Allah'ın (c.c.) yardımı ile tam bozguna uğrayınca, Mekke müşriklerinin artık Medine'ye saldıracak güçleri, moralleri kalmadı ve müslümanlar için yeni ufuklar açıldı.
Peygamberimiz (s.a.v.) hicretin 6. yılının Zilkâde ayında, Kâbe'yi tavaf etmek ve umre yapmak için yaklaşık bin 500 kişilik Ashâb-ı kirâmı ile birlikte Mekke'ye doğru yola çıktı. Zul-Huleyfe denilen mîkat yerine gelince ihramları giyip umreye niyet ettiler ve kurbanlık develeri işaretlediler.
Mekke yakınındaki Hudeybiye'ye yaklaşınca Peygamberimiz (s.a.v.) in Kusvâ adındaki devesi birden yere çöktü ve sahâbelerin tüm çabalarına rağmen ayağa kalkmayınca Peygamberimiz (s.a.v.): “Onun böyle çökme âdeti yoktu. Fili Mekke'ye sokmayan Rabbim, şimdi bunu çöktürdü” buyurdu.
Gerçekten Rabbimiz deveyi çöktürmüştü. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) in kalabalık bir ordu ile Mekke'ye doğru yola çıktığını haber alan Mekke müşrikleri, diğer müşrik kabileleri de toplayıp Hudeybiye'nin girişinde mevzilenmişler, müslümanlara aniden saldırmak için fırsat bekliyorlardı.
Peygamberimiz (s.a.v.) devesi Kusvâ'ya “kalk” deyince hemen kalktı. Ancak yönünü değiştirdi ve başka bir yola yönelip Hudeybiye'nin sonundaki susuz bir kuyunun yanında yere çöktü.
Kusvâ susuz bir kuyunun yanında çöktü ama sahâbeler ve develer susuzdu ve yanlarında hiç suları kalmamıştı. Peygamberimiz (s.a.v.) kuyunun içine bir ok atınca, susuz kuyu bir anda ağzına kadar su ile doldu, sahâbeler ve develer bol bol içip suya kandı.
Peygamberimiz (s.a.v.) savaş için değil, sadece umre yapmak için Mekke'ye geldiklerini haber vermek üzere Haraş İbni Ümeyye'yi müşriklere elçi olarak gönderdi. Müşrikler Hz. Haraş'ı daha dinlemeden öldürmeye kalkışınca, Hz. Haraş geri dönüp geldi ve durumu anlattı.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) müşriklere elçi olarak Hz. Osman'ı gönderdi. Müşrikler Hz. Osman'ı hoş karşıladılar ve Kâbe'yi tavaf etmesine izin verdiler. Ancak Hz. Osman, “Resûlullah Kâbe'yi tavaf etmeden, ben tavaf edemem” deyince kızdılar ve onu tutukladılar.
Hz. Osman'ın geri gelmesi gecikince ve üstelik müşrikler tarafından şehit edildiği söylentileri yayılınca, ortam çok gerildi ve savaşmanın dışında başka bir alternatif kalmadığı görüldü.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) sırtını Semüre ağacına yaslayıp oturdu ve sahâbelerin her birinden teker teker “Düşman karşısında asla geri dönmemek ve şehit oluncaya kadar Allah yolunda savaşmak üzere” biat (kesin söz) aldı. İşte bu sözleşmeye Rıdvan biatı denir.
Yüce Allah buyuruyor:
Andolsun ki, (Hudeybiye'de) o ağacın altında sana biat ederlerken Allah o mü'minlerden razı oldu. Kalplerindeki (doğruluğu) bildiği için onlara huzur, güven (duygusu) verdi ve onları yakın bir fetih (Hayber'in fethi) ile ödüllendirdi. (Fetih, 18)
Müşrikler, sahâbelerin din konusundaki bu olağanüstü duyarlılığını, Peygambere itaatini ve kesin sözleşmeyi görünce, ürküp derhal Hz. Osman'ı geri gönderdiler ve karşılıklı saldırmazlık anlaşması yapmayı kabul ettiler.
Hudeybiye'de müslümanlarla müşrikler arasında yapılan bu sözleşmeye Hudeybiye Anlaşması denir. Bu anlaşma ile müşriklerin üzerindeki kabile baskısı kalkınca ve müslümanlarla daha sık görüşmeye başlayınca, İslâm'ı yakından tanıyan müşrikler hızla müslüman olmaya başladı ve kısa zamanda müslümanların sayısı ikiye katladı.
Diğer yandan Medinelilerin Şam yolu üzerindeki Hayber'de toplanan yahudiler, müslümanlar için bir tehlike olmaya başlamıştı. Ancak daha tehlikeli ve daha güçlü olan birleşik müşrik orduları ile uğraşan Peygamberimiz (s.a.v.), ikinci bir cephe açmamak için Hayber meselesini erteliyordu.
Hudeybiye Anlaşması ile müşrik ordularının Medine'ye saldırmaları önlenince, Peygamberimiz (s.a.v.) Hayber meselesine yöneldi ve hicretin 7. yılında Hayber'deki kaleler tek tek fethedildi.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
HUDEYBİYE ANTLAŞMASI KONULU SOHBETİMİZ
Comments