SABIR
- Ahmet Tomor Hocaefendi
- 26 Kas 2018
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021
Yüce Allah buyuruyor:
Andolsun ki, sizi biraz korku, açlık ve (biraz da) mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma (kıtlık) ile imtihan edeceğiz. (Ya Muhammed!) Sabredenleri müjdele! (Bakara, 155)
Dünya, Allah'ın (c.c.) madde âlemi için koymuş olduğu kevnü'l-fesad (oluşma-dağılma) yani çevrim kanununa tâbi olduğundan hiçbir şey aynı halde kalmaz, sürekli değişim sürecinden geçer.
Zaman gelir yeller eser, korkunç fırtınalar olur ve evlerin çatıları uçar. Zaman gelir gök gürler, şimşekler çakar, dereler taşar ve evleri sel suları basar. Zaman gelir yeryüzünde bolluk, bereket ve huzur olur. Zaman gelir kuraklık, kıtlık ve aşırı kıtlık olur.
Zaman gelir korkunç savaşlar olur ve insanlar vahşi canavarlar gibi birbirine saldırır. Zaman gelir insan hakları savunucuları bir kişiyi kurtarmak için dünyayı ayağa kaldırır.
Ana karnından bir bebek şeklinde dünyaya gelen insan da aynı kurallara tâbi olduğundan, yaşam boyu çeşitli süreçlerden geçer. Sonra bebeklik, çocukluk ve gençlik derken gün gelir yaşlı bir dede ya da nine olur ve bu dünyadan göçüp gider.
Sabır freni
Hızla yokuş aşağı inerken freni patlayan bir arabanın, nerede duracağı ve ne gibi kazalara neden olacağı bilinmediği ve genelde sürücünün bunun bedelini ya hayatı ya da yaralanma ile ödediği gibi,
Aşırı öfkelendiği zaman sabır freni patlayan kimsenin de, ne yapacağı ve ne gibi olaylara neden olacağı bilinemez. Sonuçta bunun bedelini ya hayatı ile ya da uzun yıllar cezaevinde yatarak öder. Ancak sorumluluğu âhiret âlemine sarkar ve orada bunun vebâlini çeker.
Sorumluluğu dünyayı aşıp âhiret âlemine de uzanan bu tür çirkin olaylara meydan vermemek ve sabır frenini sürekli kontrol altında tutabilmek için, hiçbir zaman ilâhî emirlerin dışına çıkmamalı ve takvâca bilinçli olarak İslâm'ı yaşamalıdır.
Özellikle Allah'ın (c.c.) “(Ya Muhammed!) Sabredenleri müjdele!” buyurduğu seçkin kulların arasına katılmak, dünyada ve âhirette mutlu olmak için de, sınav gereği kişinin canına, malına ve yakınlarına gelen her çeşit olumsuzlukları ve üzücü olayları sineye çekmeye çalışmalı ve sabır denilen mânevî frene gerçekten sımsıkı sarılmalıdır.
Allah korusun! Sabır freni patlayıp ilâhî emirlerin dışına çıkanlar, her çeşit günahları açıkça işleyenler, canlarına, mallarına ve yakınlarına bir olumsuzluk geldiği zaman da isyan edip bağırıp çağıranlar ve çirkin ağıtlar yakanlar,
“(Ya Muhammed!) Sabredenleri müjdele” kapsamının dışında kaldıkları için, dünya hayatları gönül darlığı, sıkıntılı ve stresli geçtiği gibi âhiretteki azapları kuşkusuz kat kat daha beter olur.
Değerli okurlarım!
Çağlar değişse de ve insanlar dev uzay araçları ile gezegenler arasında yolculuk yapsalar bile ölüm ve yaşlanma gibi fıtrat kanunlarını ve evrensel denge-düzeni değiştirmeye hiç kimsenin gücü yetmediğine göre,
Karşılaştığımız üzücü ve olumsuz olaylara sadece maddî açıdan değil, biraz da mânevî açıdan ve gönül penceresinden bakalım ve âşık Yunus Emre gibi “Lütfun da hoş, kahrın da hoş” diye sabır frenine sımsıkı sarılalım ve Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler” diye, o güzel Mevlâya teslim olalım!..
Aksi halde dünya dertleri bitmez ki! Çünkü insan âhiret âlemine oranla mikrosaniye kadar bile olmayan bu kısacık dünya hayatında her an nelerle karşılaşmaz ki! Bir yandan doğum haberi gelir sevinir, diğer yandan ölüm haberi gelir üzülür.
Zaman gelir en sevdiği yemekleri zevkle yer, zaman gelir en sevmediği acı ilâçları yüzünü buruşturarak içer. Zaman gelir ağzını açıp güler, zaman gelir ağzını kapayıp için için ağlar.
Zaman gelir merdivenleri hızla çıkıp yükselir ve en üst mâkamlara gelip mal, mülk edinir. Zaman gelir üst mâkamlardan yaka paça atılıp yargılanır ve yolsuzluk yaptın diye zindana atılır. Bazen yargıç olur, başkalarını yargılar, bazen de sanık olur, onu başkaları yargılar.
İşte kevnü'l-fesad denilen dünya hayatı budur ve mutluluk denilen şey de hiç durmadan daldan dala konan bir kuştur. Yaz-kış ve gece-gündüz gibi zaman gelir her şey karşıtı ile yer değiştirir ve insan denilen zavallı âciz varlık da, boşu boşuna ben! diye böbürlenip öğünür.
Âyet-i kerîmeye baktığımızda, Allah (c.c.) “Sizi biraz korku, açlık ve (biraz da) canlardan, mallardan ve ürünlerden azaltma (kıtlık) ile imtihan edeceğiz” buyuruyor ve sonuç olarak “(Ya Muhammed!) Sabredenleri müjdele” buyruğu ile dünyada ve âhirette gerçek mutluluğun sabır sınavına bağlı olduğunu vurguluyor.
Sabır sınavını kazanmak için ne yapalım?
Yüce Allah buyuruyor:
Ey îman edenler! Sabır ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin. Çünkü Allah mutlaka sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 153)
Madde ötesi ruhsal varlıklar olan melekleri mânevî cezbe ile dünyayı, ayı, güneşi, yıldızları ve galaksileri çekim kanunu ile emrine boyun eğdiren ve akıl duygusundan yoksun olan hayvanları da yuva yapma, çiftleşme, yavrulama ve göçlerinin zamanlaması gibi tüm yaşam koşullarını içgüdü denilen programla beyinlerine yükleyen Allah (c.c.),
Ruhsal varlıklar olan meleklerin ve sadece geçici dünya hayatı için yaratılan hayvanların cennet beklentileri olmadığından, âyet-i kerîmede “Ey îman edenler!” diye ilâhî emirlerin doğrultusunda yaşamaya çalışan, ancak nefis, şeytan ve dünya üçgeninde bocalayan insanlar uyarılıyor, “Sabır ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin” buyuruluyor.
Güvenlik güçleri yetersiz kalınca takviye güçler istedikleri gibi bizler de beş vakit namazı düzenli bir şekilde kılmada, bağımlılık haline gelen günahlardan sakınmada ve felâketler karşısında sabretmede yetersiz kaldığımızda, Allah'tan (c.c.) yardım isteyelim ve mânevî açıdan Allah (c.c.) ile beraber olalım. Çünkü âyetin sonunda “Allah mutlaka sabredenlerle beraberdir” buyuruluyor.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sevabın büyüklüğü, imtihanın (belânın) büyüklüğü ile orantılıdır. Allah sevdiği topluluğu belâlarla imtihan eder. Kim başına gelene (sabredip) rıza gösterirse, Allah da ondan râzı olur. Kim de (başına gelene) kızarsa, Allah da ona gazab eder. (Tirmizî-İbni Mâce)
Hastanın durumuna ve hastalığın seyrine göre ilacın dozu arttırıldığı ya da azaltıldığı gibi kulun durumuna (ihlâsına) ve başına gelen imtihanın (hastalığın, felâketin) seyrine (büyüklüğüne) göre de sevabı arttırılır ya da azaltılır.
Kim kendisinin ya da yakınlarının başına gelen hastalıklar ve felâketler karşısında gerekeni yapmakla birlikte, bunları sabırla karşılayıp rıza gösterirse, Allah da ondan râzı olur ve o kimse iki cihanda (dünyada-âhirette) mutlu olur.
Kim de kendisinin ya da yakınlarının başına gelen hastalıklar ve felâketler karşısında sabır yerine bağırıp çağırırsa ve rıza yerine isyan ederse, Allah'ın (c.c.) gazabına uğrar, dünyada belâsı ve âhirette azabı artar.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sabır üç kısımdır. Birincisi musîbetlere (hastalıklara, felâketlere) sabretmektir. İkincisi ibâdetlerde (namazda, oruçta) sabırdır. Üçüncüsü günah işlememek için sabretmektir.
Kim musîbetlere sabreder ve onu hoş karşılarsa, Allah o kimseye üç yüz derece (sevap) yazar; her derecenin arası yer ile gök kadardır.
Kim ibâdette (zahmetine katlanıp) sabrederse, Allah o kimseye altı yüz derece (sevap) yazar; her derecenin arası yerin merkezinden yüzeyine kadardır.
Kim (nefsini frenleyip) günahlara karşı sabrederse, Allah o kimseye altı yüz derece (sevap) yazar; her derecenin arası yerin merkezinden Arş'a kadardır. (Camiü's-sagîr)
Enes radıyallahu anhü diyor ki:
Peygamberimiz sallâllahü aleyhi ve sellem, (çocuğunun) mezarı başında (ağıtlar yakarak ve bağırıp çağırarak) ağlayan bir kadının yanından geçerken, ona:
- “Allah'tan kork ve sabret” dedi.
Kadın:
- “Sen başımdan git; çünkü benim başıma gelen felâket, senin başına gelmemiştir” dedi.
Kadın (kendi derdinden) Peygamberi tanıyamamıştı. Kadına onun Peygamber (s.a.v.) olduğunu söylediler. Bunun üzerine hemen Peygamber (s.a.v.) in kapısına geldi, orada kapıcılar yoktu.
- (Kadın özür dileyerek) “Seni tanıyamadım” (ya Resûlallah!) dedi.
Peygamberimiz (s.a.v.):
⁃ “Gerçek sabır, felâketle karşılaştığın ilk andaki davranışındır” buyurdu. (Buhârî-Müslim-Ebû Dâvûd-Tirmizî-Nesâî)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Sabır, îmanın yarısıdır. (Beyhakî)
Sabır îmanın yarısı olduğundan, gerçek sabır, kişinin bir felâket karşısındaki ilk davranışı ve ilk tepkisidir. Çünkü bu ilk davranış ve ilk tepki, kişinin kalbindeki îmanının dışa yansıyan apaçık bir göstergesidir.
Yüce Allah buyuruyor:
(Felâketler karşısında) sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir. (Zümer, 10)
Sabır acı ama meyvesi dünyada bile tatlıdır, âhiretteki mükâfatı ise sınırsız ve hesapsızdır.
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
SABIRDA İMTİHAN KONULU SOHBETİMİZ
Comentarios