2770759
top of page

ŞİÎLİK (ALEVÎLİK)

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2021

Yüce Allah buyuruyor:

Kim kendisine doğru (hak) yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar (dışlar) ve mü'minlerin yolundan başka bir yola saparsa, onu saptığı yolda bırakırız ve cehenneme atarız, o ne kötü gidilecek bir yerdir. (Nisâ, 115)

Abdullah İbni Sebe adında yahudi asıllı bir ajan, Hz. Osman'ın halifeliği döneminde Yemen'den Medine'ye geldi ve müslüman olduğunu söyleyip Hz. Osman'a yaklaşmaya çalıştı. Hz. Osman'dan yüz bulamayınca gizlice onun aleyhinde çalışmaya ve halifelik Hz. Ali'nin hakkıydı diye halkın arasına fitne tohumları saçmaya başladı.

Her sapıklık hareketi taraftar bulduğu gibi Abdullah İbni Sebe'nin başlattığı sapıklık hareketi de taraftar buldu ve saçtığı fitne tohumları zamanla silahlı ayaklanmaya dönüştü. İsyancılar Medine'ye gelip Hz. Osman'ın sarayını bastılar ve Hz. Osman'ı Kur'an okurken şehit ettiler.

Ne yazık ki, Hz. Osman'ın şehit edilip Hz. Ali'nin halife seçilmesi ile de bu sapıklık hareketi sona ermedi. Sıffîn'de Hz. Ali ile Hz. Muâviye arasındaki savaş ile başlayan Hz. Ali taraftarlığı adı altındaki sapıklık hareketi, kıyâmete kadar sürecek olan siyâsî bir mücadeleye dönüştü.

Hz. Ali'nin şehit olmasından sonra halife olan oğlu Hz. Hasen, sadece müslüman kanı akmasın ve Abdullah İbni Sebe'nin başlattığı fitne sona ersin diye tüm halifelik haklarını Hz. Muâviye'ye devretti ve kendisi halifelikten çekilip Medine'ye yerleşti.

Ancak Hz. Hasen'in halifelikten çekilmesinden sonra da durmayan ve için için kaynayan bu hareket, zamanla Hz. Ali'nin ve onun soyunun etrafında odaklanan farklı bir inanç sistemine (mezhebe) dönüştü ve şiîlik (alevîlik) adını aldı.

Şiîler sonra kendi aralarında Keysâniyye, Muhtâriyye, Hişâmiyye, Zeydiyye, İmâmiyye, Kâmiliyye, Benâniyye ve İsmâiliyye adı altında pek çok fırkalara ayrıldılar ve bazıları ilk üç halife ile sahâbeler konusunda çok aşırı taşkınlık yaptılar.

Şiî inancının odak noktası Hz. Ali olmakla birlikte, her fırkanın Hz. Ali hakkındaki görüş ve inancı farklıdır. Bazıları Allah (c.c.) Kur'an'ı Hz. Ali'ye göndermişti ancak Hz. Cebrâil yanılarak onu Hz. Muhammed'e götürdü, yani Peygamberlik Hz. Ali'nin hakkı derken,

Şiîlerden Ehl-i sünnete en yakın olanı Yemen'deki Zeydiyye fırkasıdır. Tafdîliyye de denilen bu fırka, Hz. Ali'nin sahâbelerin en üstünü olduğuna inanmakla birlikte, üst varken astın da halife olacağına inandıkları için, Hz. Ebû Bekir'in, Hz. Ömer'in ve Hz. Osman'ın halifeliğini de kabul eder ve sahâbelerden hiç birinin hakkında çirkin sözler söyleyip hakaret etmezler.

Şiî fırkalarından Ehl-i sünnete en uzak olanı ve en sapığı ise (hâşâ!) Hz. Ali tanrıdır, çünkü Allah (c.c.) ona hulül etmiştir (girmiştir) diye Hz. Ali'yi ilâhlaştıran “Galat-ı şîa” fırkasıdır.

Şiîlerden Sebeiyye fırkası ise “İbni Mülcem Hz. Ali'yi öldürmedi, şeytan Hz. Ali'nin şekline girmişti, o şeytanı öldürdü. Hz. Ali bulutların içindedir, gök gürlemesi onun sesidir ve şimşek onun kamçısıdır” diye peri masalına benzer bir efsâneye inanır ve gök gürleyince, “Ey Emîr-el-Mü'minîn sana selâm olsun” derler.

Günümüzde en yaygın olanı, İran'daki Safevî Devleti zamanında güçlenip çoğalan “İmâmiyye” fırkasıdır. İmâmiyye inancına göre îmanın şartlarından biri de on iki imama inanmaktır. Onlara göre bu on iki imam yani Hz. Ali, Hz. Hasen, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynelâbidîn, Hz. Muhammed Bâkır, Hz. Câfer-i Sâdık, Hz. Mûsâ Kâzım, Hz. Muhammed Cevvâd Takî, Hz. Ali Nakî, Hz. Hasen bin Ali Askerî ve Hz. Muhammed Mehdî peygamberler gibi hata ve yanlıştan korunmuş ma'sûmdurlar.

Yine İmâmiyye inancına göre, kabirde Rabbin kimdir? Dinin nedir? ve Peygamberin kimdir? gibi sorulardan sonra “İmamın kimdir?” diye sorulacak ve “İmamım Ali'dir” diyenler kurtulacak. Sırat Köprüsünü de sadece dünyada iken imamları tanıyan ve onlara itaat edenler geçecek.

İmamlık yani halifelik Hz. Ali'nin hakkı iken, onun hakkını gasp ettiler diye Hz. Ebû Bekir'e, Hz. Ömer'e, Hz. Osman'a ve sahâbelerin pek çoğuna düşman olan ve onların Peygamberimiz (s.a.v.) den rivâyet ettikleri hadîs-i şerifleri kabul etmeyen şiîlerin fıkıh konusunda da dört mezhebin dışında farklı uygulamaları vardır.

Şöyle ki: Abdest alırken çıplak ayakları üzerine mesh ederler. Mut'a nikâhını yani belirli bir süre için geçici evliliği kabul ederler. Ezan okurken “Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah” tan sonra “Eşhedü enne Aliyyen veliyullah” ve “Hayye ale'l-felâh” tan sonra “Hayye alâ hayri'l-amel” derler. Ayrıca Kerbelâ toprağından yapılmış “türbet” ya da “mühür” denilen bir şeyin üzerine secde etmeyi daha faziletli sayarlar.

Kütüb-i sitte denilen Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbni Mâce, Nesâî ve Ebû Dâvud'daki en sahih hadîs-i şeriflerden pek çoğunu, inançları ile ters düştüğü için kabul etmezler.

Şah İsmail ve şiîliğin yayılışı

Saldırgan, yayılmacı ve çok katı bir şiî olan Şah İsmail, Safevî Devletinin başına geçince şiîliği yaymak için komşu devletlere saldırdı ve işgal ettiği yerlerdeki Ehl-i sünnet âlimlerini kılıçtan geçirip halkı zorla şiî yapmaya başladı.

İşgal ettiği Şirvan, Azerbeycan, Kirman, Kazaran ve Bağdat'da bütün Ehl-i sünnet âlimlerini kılıçtan geçirip halkı zorla şiî yapan Şah İsmail, sonra Anadolu'ya yöneldi ve Erciş, Ahlat, Bitlis, Elbistan ve Diyarbekir'i ele geçirip bütün Ehl-i sünnet âlimlerini kılıçtan geçirdi ve halkı da kılıçların gölgesinde zorla şiî (alevî) yaptı.

Şah İsmail işi azıtınca ve şiîlik Orta Anadolu'ya doğru yayılmaya başlayınca, yeryüzünde Ehl-i sünnetin tek hâmisi (koruyucusu) olan Osmanlı Padişah'ı Yavuz Sultan Selim Han (r.a.) derhal harekete geçti ve 2 bin 500 km'lik sarp yolları güçlükle aşıp Çaldıran Ovasına geldi.

Çok yorgun ve yarı aç olan Osmanlı Ordusu ile Şah İsmail'in Ordusu arasında 1514 yılı 23 Ağustos günü Çaldıran Ovasında çok büyük bir savaş oldu ve aynı gün Osmanlı Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı.

Çok onurlu ve acımasız kanlı bir diktatör olan Şah İsmail, tacını, tahtını, bütün değerli eşyalarını ve çok sevdiği eşi Taçlı Hatun'u savaş alanında bırakıp kaçtı ve canını güçlükle kurtardı.

Bir günde Şah İsmail'in güçlü ordusunu mağlup eden ve kesin bir zafer kazanan Yavuz Selim Han (r.a.), muzaffer bir komutan olarak Tebriz'e girdi ve bir hafta kadar orada kaldı. Cuma günü Tebriz'de Ehl-i sünnet inancına göre hutbe okundu ve ardından cuma namazı kılındı.

Allah (c.c.) Yavuz Selim Han'dan ve askerlerinden razı olsun ve kabirleri cennet bahçesi olsun. Eğer o günün koşullarında sarp dağları ve 2 bin 500 km'lik yolu aşmayı göze almasalardı, aç ve yorgun oldukları halde düşmanla kıyasıya savaşmasalardı,

Ortadoğu ve Anadolu'nun tamamı kılıçların gölgesinde zorla şiî (alevî) olur, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Zübeyr, Hz. Talhâ ve Hz. Âişe gibi cennetle müjdelenen ve dinin temel taşları olan sahâbelere sövülüp hakaret edilirdi.

***

Ahmet Tomor Hocaefendi


YAVUZ SULTAN SELİM HZ. VE ALEVÎLİK KONULU SOHBETİMİZ



Comments


  • Heyecan - Siyah Çember
  • Ahmet Tomor Fotoğraf Albümü
  • Ahmet Tomor Hocafendi Instagram
  • ATH MEDYA Facebook
  • Ahmet Tomor Hocafendi Youtube
bottom of page